Uzmanı yorumluyor… Demokrat Parti ve merkez sağ nasıl yükseldi, nerede hata yaptı, şimdi durum ne?

Türkiye’nin bugüne kadar yapılmış tüm seçimlerdeki genel istatistikleri seçmen yapısının ağırlıklı olarak sağ partileri, özellikle de merkez sağı tercih ettiğini ortaya koyuyor.
O çizginin gelişimini de aslında herkes biliyor:
Çünkü, merkez sağ denildiğinde akla doğal olarak Demokrat Parti-Adalet Partisi çizgisi geliyor. Bu çizgi 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 1983 yılından itibaren Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi olarak ikiye ayrılıyor.
Aslında…
Aynı kaynaktan doğan ve aynı seçmen yapısından beslenen iki partinin de aynı dönemde iktidar olmaları, hatta birbirlerinin alternatifi haline gelmeleri kolay rastlanabilir bir durum değil.
Gerçi…
İçinde bulunduğumuz süreçte bu iki parti birleşti ama, siyaset geleneği olarak Demokrat Parti’den bu yana baktığımızda yükseliş döneminin ardından bambaşka bir seyir ortaya çıkıyor.
Siyasete merkez sağ politikaları olarak damga vuran dönemde yaşananlar ise bugün yansıyan tablonun hazırlayıcısı özelliğinde.
İşte…
Siyasetteki merkez sağ geleneğinin başlangıcından yükselmesine, tepe noktadayken nerede, nasıl hata yaptığından bugününe kadar uzanan süreci, işin uzmanına sorduk.
Yani…
Bugün Türkiye genelindeki organizasyonunun büyük bölümünü tamamlayan Merkez Sağ Hareketi adlı oluşumun lideri Dr. Burak Küntay’a, dünden bugüne kırılma noktalarıyla birlikte merkez sağ çizgisini sorduk.
Söze…
Bu hareketin ilk doğuş noktasına işaret ederek başladı:
“1946 senesinde yakılan demokrasi meşalesi Türkiye için önemli bir milad oldu. Yıllar sonra halk tekrar iktidara taşındı. Halkın önüne seçme fırsatı sunuldu. Atatürk’ün sağlığında yapmayı çok arzuladığı, iki kere denediği o büyük çok partili sistem hedefine sonunda ulaşıldı.”
Neyin değiştiğini söyledi:
“Demokrat Parti bir haykırış, bir yenilenme, bir iktisadi kalkınma, bir demokrasi ve halkın direniş hareketi oldu. Doğrularıyla, yanlışlarıyla yaşanan on senelik iktidarı süresinde Türkiye’nin çehresi değişti ve Türkiye’nin geleceğine dair temeller o on sene içerisinde atıldı.”
Şöyle devam etti:
“Anti-demokratik, gayri hukuki ve zorbaca bir darbe neticesinde önü kesilen bu halk hareketi 1960’larda Adalet Partisi çatısı altında yenilenmiş; iktisadi, sosyal, siyasi ve dış politikasıyla Türkiye’nin önüne tekrar bir gelecek projesi olarak çıktı.”
Sonrası önemli:
“Halk merkez sağ felsefesine ve bu fikre sahip çıkarak bu ekolü baş tacı etti. AP ve zamanın şartlarına uyarladığı yeni felsefesi 1980 itibariyle yine anti-demokratik ve gayri hukuki bir darbeye maruz kalıncaya kadar devam etti.”
Yeni dönemin tablosunu şöyle çizdi:
“1980’den sonra kurulan DYP ve ANAP, önce rahmetli Özal’ın yenilenmiş merkez sağ vizyonu ve yenilenmiş projeleri ile halkın takdirini alıp uzun müddet iktidarda kaldı. Daha sonra da Demirel’in DYP’si daha önceki senelere göre oyunu arttırarak tekrar iktidara geldi.”
İşte…
Tam da bu noktada Dr. Burak Küntay’ın çok önemli bir tespiti var:
“Kanaatimce merkez sağdaki çöküşün tarihi 1993 senesidir. Demirel’in cumhurbaşkanlığına çıkışı ve Özal’ın vefatı sonrası merkez sağı temsil eden iki partinin liderleri ve kadroları bu tarih itibariyle zamanın şartlarına ayak uydurmakta, felsefelerini yenilemekte sıkıntı çekti ve son 40 senedir bu ekole her şekilde sahip çıkmış halk yavaş yavaş DP ve ‘nin devamı olan bu partilerden desteğini çekmeye başladı.”
Şu söylediği siyaset kuramı açısından çok önemli:
“Eğer halk aradığını bulamaz, düşündüğünü dillendiren, ihtiyaçlarına cevap veren söylemleri görmezse oyunu da partilerden esirgemeye başlar. Bu siyaset biliminin kuralıdır.”
Şöyle devam etti:
“Halk merkez sağ ekolünü temsil eden bu partilerden iki önemli noktaya yoğunlaşılması mesajını verdi. Bunlardan ilki; aynı kökten gelen iki partinin birleşmesi; ikincisi ise bu partilerin birleşimi ile merkez sağ felsefesini yenileyerek adapte etmesidir.”
Sonra…
“Peki ne oldu?” diye sordu ve cevabını kendi verdi:
“Bu partiler mesajın sadece birinci kısmını halktan aldı. Onu da geç aldı ve geç uyguladı. Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in iki partiyi birleştirememesinin ardından, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu’nun umut veren denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması, bu partilerin birleşmesini, ancak bu birleşmenin ikisinin toplam oy oranının yüzde 5’lere düştükten sonra yapılabilmesine sebep oldu.”
Gelinen noktayı şöyle tanımladı:
“Netice olarak; Hüsamettin Cindoruk ve Salih Uzun’un oy oranı yüzdea 60’lardan yüzde 5’lere gerilemiş iki partiyi tek çatı altında toplaması tabana ve halka yeni bir ümit verdi.”
Siyaset mantığının çelişkisine değindi:
“Demirel’in bir sözü vardır, ‘Birleşmeler tavanda değil, tabanda olmalıdır’ der. Ancak bu birleşme maalesef tabanda değil tavanda oldu. Birleşme sonrası DP’nin yepyeni bir felsefe ve değişim getirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.”
İlk sonucu anımsattı:
“Birleşen iki partide daha ilk kongreden itibaren ANAP’lılar ikinci planda tutuldu. ANAP’lı ve DP’li çekişmesi ve ayrışması aşılamadı.”
Günümüzdeki kimi gelişmeleri yorumlarken söze “En son kongrede bazı ANAP kökenlilerin yönetim kadrosuna alınmayışı birleşmenin pimini çekti” diye başladı ve bazı isimleri anımsatarak devam etti:
“Tek sorun bu da değildi, Cindoruk’un daha seçildiği ilk kongrede Türkiye’nin önünü açacak kadro olarak ortaya koyduğu iki grup vardı. Bunlardan ilki Çağrı Erhan, Gültekin Uysal, Sinan Ülgen, Aytun Çıray, Ahmet Han gibi genç isimleri içine alarak oluşturduğu Genel İdare Kurulu ve genel başkan yardımcılığı; diğeri ise Celal Doğan, Mesut Yılmaz, Pınar Türenç, Mehmet Ali Bayar, Salih Uzun gibi isimlerin Türkiye’nin geleceğini planlaması için oluşturduğu Siyaset Planlama Kurulu idi.”
İşin akademik yönünü çok iyi bilen, bir dönem DYP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı da yaptığı için söyleyecek sözü olan Merkez Sağ Hareketi lideri Dr. Burak Küntay şu konuyu tartışmaya açtı:
“Bu isimler doğru isimler miydi, yanlış isimler miydi? Bu bambaşka bir tartışma konusuydu. Ancak bir gerçek var ki bu isimler Cidoruk tarafından partinin yeni yüzü, geleceği, DP’nin iktidara yürüyüşündeki önemli süvariler ve merkez sağ felsefesini yeniden inşa edecek kadrolar olarak lanse edildi.”
Çok önemli bir durum tespiti yaptı:
“Peki, iki kongre sonra gelinen durum ne? Biraz önce ismi geçen genel başkan yardımcılarının hiç biri atık GİK’te bile yok. Türkiye’nin geleceğine ışık tutacak isimlerden Salih Uzun da dahil hiçbiri geçtiğimiz kongreden sonra yok. Gençlik kolları genel başkanı Doğan Bircan da dahil olmak üzere ANAP kökenli siyasetçilerin hepsi istifasını verdi.”
Şöyle düşünüyor ve yaklaşımını birazcık sertleştiriyor:
“Eğer bu isimlerin hepsi haksız, başarısız ve kabahatli ise ve Cindoruk bundan dolayı bu isimlere listesinde yer vermediyse bu daha da büyük bir kabahat. Bütün bu isimleri bulup Türk siyasetinin yarını diye lanse eden Sayın Cindoruk madem bu isimler bu kadar yanlış isimlerdi de, o zaman niçin bu isimler iki üç sene önce Türkiye’nin gelecek vizyonu diye Türkiye’nin önüne kondu?”
Şu sorusu da günümüzde DP için kimi sorulara cevap verenler açısından çok önem taşıyor:
“Yok eğer bu isimler başarılı idiyse, o zaman bugün neden bir tanesi bile yok?”
Birleşmenin mantığını anımsatıyor:
“Burada hala anlaşılmayan, anlatılmayan ve idrak edilemeyen sorun şu: Halk sözde değil, özde birleşme istedi. ANAP’lı DYP’li diye parti binalarının ayrı odalarında değil; kol kola iktidar mücadelesi veren bir birleşme arzu etti. Sadece parti dışında mesleklerinde başarılı olan gençleri değil, taban aynı zamanda parti tabanından yetişmiş merkez sağlıları parti yönetimlerinde yeni yüz olarak görmek istedi.”
Sözün burasında…
“Peki sorunları madde madde yazarsak gelinen nokta nedir?” diye soruyor, ardından da yalnızca Demokrat Parti için değil Merkez Sağ Hareketi ve temsil ettiği kulvar için çok önemli bir tespitini daha paylaşıyor:
“Bugün DP merkez sağ tabanından tamamen uzaklaşmış bir hale gelmiştir. Merkez söylemi ile yola çıkılıp, merkez sağ tabanı da kaybedilmeye yüz tutmuştur.”
Gerekçesini de söylüyor:
“Küçük olsun benim olsun diyerek parti yönetimine demir atan zihniyet zaten az sayıda kalmış ve tabandan yetişmiş partiliyi de küstürmüştür.”
Tespitleri gerçekten önemli:
“Birleşme sadece tabelaları birleştirmekle kalmış, tabana intikal edememiştir ve iki grup arasında güven bunalımı doğmuştur. Bu iki tabanı birleştirecek olan parti ismi değil, merkez sağ felsefesi olduğu noktası farkına varılamamış ve merkez sağ felsefesi halkın ihtiyacı ve zamanın şartlarına göre yenilenememiştir.”
Sonuçta…
Merkez Sağ Hareketi Lideri Dr. Burak Küntay’ın söylediği şu:
“Netice itibariyle gelinen nokta şudur: DP bugün halka bir heyecan, bir ümit ve bir kurtuluş umudu verememektedir. Oyu ve desteği gitgide erimektedir. Bunun ise tek çözüm yolu, artık bazı kimselerin siyasi hayatlarının bittiğinin farkına varıp, üretemediklerinin idrakı içinde olup, bu misyonu yaralamayı bırakmalarıdır.”
Reçeteyi veriyor:
“Partinin başına yeni bir genel başkan tayin etme fikri bırakılmalı, ağızlardan düşürülmeyen demokrasi sözü parti içinde idrak edilmeli, genel başkandan il yöneticilerine kadar yapılan yeni yapılanma ‘akil adamların’ ve ‘parti bilirkişilerinin’ vesayetinden kurtarılmalı ve bu yenilenme tabana emanet edilmelidir.”
Çok açık şekilde çağrısını yapıyor:
“DP kişilerin, akil adamların, bilirkişilerin partisi değil, halkın ve tabanın partisidir. O zaman bırakın nehrin akışını değiştirmeye kalkmayın, bırakın su yolunu bulsun. Aksi takdirde o su taşar, gürler ve önündeki engelleri de önüne katıp halkın ve milletin geleceğine ışık tutacak yeni bir demokrasi projesi olarak büyür.”