CHP Genel Merkezi’ne sık sık giden ve parti üst yönetiminin politikalarıyla ilgili bilgi sahibi olan bir dostumuz var. Ankara’da yaşayan ve köklü bir CHP’li olan dostumuzla zaman zaman telefonda sohbet ediyoruz.
Referanduma doğru siyasi stratejileri konuşurken çarpıcı bir tespit aktardı:
“CHP tabanı kabul ettiğimiz bir kesim var ki gerek sosyal medyada, gerek günlük ortamlarda savunduğu görüşü anlatmak yerine karşı gördüklerini küçümseyip aşağılayan bir dil kullanıyor.”
Şunu vurguladı:
“Hele sosyal medyada… Bizi savunan ya da bizim görüşümüzü benimsediği anlaşılan dostlar öyle paylaşımlar yapıyorlar ki, karşı gördükleri kim varsa hepsini ötekileştiriyorlar.”
Örnek de verdi:
“Bakıyorum, izliyorum… Bazı dostlar var, kendisi gibi düşünmeyenlere tepki gösterirken, örneğin iktidar partisine oy veren ya da verecek olanları koyun ilan ediyor, cahil, yobaz, düşüncesiz gibi kelimeler kullanıyor.”
Ciddi bir uyarı yaptı:
“Siyasetin nezaketi kadar sosyolojisi de var. Karşı tarafı aşağılayıp küçümsemek siyasetin nezaketine de, sosyolojisine de uymuyor.”
Gözlemi şu:
“Ne yazık ki bu tür aşağılayıcı ve küçümseyici tavırlarla, saldırgan üslupla karşı taraf gördüklerini ötekileştirdiklerinin farkında değiller.”
Şunu da ekledi:
“Üstelik bu tavırlar ve saldırgan söylemlerle, karşı taraf olarak kabul ettiklerini birbirlerine ve iktidar partisine kenetliyorlar.”
Bu noktada…
Günlük yaşama da yansıyan küçümseme tavırlarının bazı kesimleri inadına tepki gösterilen partiye yönelttiği gözlemini de eklemek gerekiyor.
Nitekim…
Ankara’daki CHP’li dostumuz da benzer bir düşünce içinde, adını bile koydu:
“Sosyal medya yokken siyaset bu kadar ayrıştırıcı ve sert değildi. Gerginlik daha çok sosyal medyadan yayılıyor. Tuhaf, ama sosyal medyanın siyasetin sorunu haline geldiğini düşünüyorum.”
Düşüncesi şu:
“Referanduma giderken kimseyi kırmadan, dökmeden, aşağılamadan, ötekileştirmeden gerçeği anlatmak gerek. Yoksa karşımızda dağ oluşuyor.”